Her şeyin hızlı geliştiği bir çağda doğmuştuk yada her şeyin hızlı gelişmek zorunda kaldığı bir çağ.
Bizden bir yüzyılı değiştirebilecek her şeyi istiyorlardı. Bu yetmezdi, bir yüzyılı değiştirenler arasında en iyi olmalıydık.
Bizi bir robot olduğumuza inandırıp programlamaya çalıştılar. Onların istediği yazılımlarla donatılmış bir robot üstelik.
Bu robot bedeniz ise yazılımlarını kabul etmez, kaldıramazsa vay halimize. Sen robotsun kendine gel! Senin kendi düşüncelerin, kendi fikirlerin olamaz, olmamalı. Hele bir karşı gel, bir isyan çıkar bakalım; insanlar tarafından yok sayılırsın, eleştiri kırbaçlarına maruz kalırsın, en sonunda silinir gidersin bu (insan dünyasından(!))
İlginçtir ki kendi kurdukları bu makineler ne yaparsa yapsın isteklerini karşılayamadı. Bir Sokrates’ den daha iyi düşünmeli bir Montaigne’ den daha iyi akıl etmeliydik.
Yapmak ve olmak zorunda olduklarımızı olağanca bir baskıyla, o kadar çok hatırlattılar ki kimdik, ne istiyorduk sorusunu sormaya utandık. Peki sormayarak kim olduk biz? Sadece onların bahşettikleri kalıplardan oluşma bir ezber makinası! Sizce bir ezber makinası Sokrates’ den daha iyi düşünebilir mi? Peki bir Montaigne’ den daha iyi derleyebilir mi fikirleri?
Belki bıraksalar bu çağ çocuklarından bir sanatçı, bir düşünür, bir özgür ruh, bir yardımsever, bir mutlu yüz ve iyi bir insan çıkabilirdi.
Ancak gözlerimizi kör, kulaklarımızı sağır edip hepimizi bir hapishaneye tıktılar ve dünyanın en güzel şarkılarını söylememizi istediler.
