Kelebek etkisinin varlığına dair.

Ben burada oturmuş düşüncelerimi klavye tuşlarıyla ekrana aktardım diye, birisi Kadıköy 14.10 vapurunu kaçırmış mıdır?

Bir martı atılan simiti kapmaktan vazgeçti diye bir çocuk cebindeki son parasıyla simitten vazgeçip çikolata almış mıdır?

Daha ondokuzlu, hayatından bir sevdiği eksildi diye, bir kırkbirli daha da içmem deyip son sigarasını yakmış mıdır ?

Her an seni bulacağıma olan inancımı yitirmedim diye, kalbi kırılmış onlarcası vazgeçmiş midir aşktan?

SORULAR

-Ne Yapacaksın?

-Neyi?

+Neyi olmalı?

-Anlamıyorum

+Neyi anlaman gerektiğini mi?

+Evet

-Neyi anlamak istersen.

+Hıhh amma garipsin. Ne istiyorsun benden?

+ Önemli mi?

-Soruyu sen sorduğun için evet.

+Soruyu bir başkası sorsa cevap değişir mi?

+Yani belki.

-Ben pek bir şey istemiyorum. Sen ne istiyorsun?

+Pek bir şeyden kastın ne?

-Bazı cevaplar.

+ Ne için?

-Sen karar ver.

+Soruları sen, cevapları ben mi veriyorum?

-Değişebilir.

+Sen kimsin?

-…

+Sorular bittiğinde içimdeki çözümsüzlükler biter mi?

-Evet

+Nasıl?

+Sorular bittiğinde yaşam biter.

Benjamin Button’un kızına itafen;

“Her ne olursa olsun, kendin olman için asla geç değildir.

Bunun zamanı yoktur. İstediğin zaman başlayabilirsin.

Değişebilir ya da aynı kalabilirsin. Bu işin bir kuralı yoktur.

Hayatımızı iyi ya da kötü yaşayabiliriz. Umarım senin ki mükemmel olur.

Umarım seni şaşırtıcak şeyler yaşarsın.

Umarım daha önce hiç hissetmediğin duygular hissedersin.

Umarım hayata başka bir pencereden bakan insanlarla tanışırsın.

Umarım gurur duyduğun bir hayat yaşarsın.

Ve eğer yaşamadığını düşünürsen, umarım içinde her şeye yeniden başlayacak gücü bulursun.”

Serenad

open.spotify.com/track/15l63EMOoqmMSrPKLjbTJe

Kış mı üşüten içimi yoksa düşüncelerimin kendisizliğinden midir bilmiyorum.

Kendimi üzdüğüm her saniye biraz daha yalnızlaşıyorum.

Yalnızlığımın tek avuntusu ben.

Ciğerlerimden gelen yanma; nane yakıcılığında soğuk his.

Derin uyku ama huzurun aramasında.

Ve büyük karmaşa

Dedim ya en başta; ben.

Ben, bana yalnızım

Ve düşünceler, kelimeler

Artık bana düşman değiller ama dost da değiller.

Düşmanlıklarına razıyım

Sulu bir topu kaplamaya hazır,

İnce deri; kırmızı kenarlı yorgun göz kapakları…

Yanılsama

Uykumla duvar saatim arasında gidip geliyorum. Saat kaç olursa olsun ya da tarih, her uyanışımda rüyalarımla beraber halaya duruyor zihnim. Sanki hayatın anlamı bulmuş, dilinin ucuna geldiği halde söyleyemiyormuş gibi.

Yine başladı kulaklarımla duyduğuma yemin edebileceğim anlamsız sorular. Perdenin arasından ağır ağır süzülen güneş, gerçek dünyanın yansımalarını yarım açılmış gözlerimin önüne sermişti. Beynim emir verdi. Artık uyan! Şimdi gerçeğe daha yakın sorular. Sorular cevabını almaya başlamıştı. Gözlerim daha da bir açıldı. Saate baktım. Kaçış yolu yoktu, tamamen şu andaydım. Ne sorular ne de rüyalar artık benimle. Artık benimle olan tek şey benim. Şimdi sorulacak tek bir soru var. Ya bunların hepsi bir yanılsamaysa?

Montaigne

‘ Başarısızlıktan zarar görmeyen bir değer, hiçbir şeyin lekeleyemediği bir şerefle parlar. Böyle bir değer halkın keyfi ile ne yükselir ne de alçalır.’

~Denemeler

Erteledim


Önce duygularımı öteledim sonra yazmayı ertledim. Hayal ettiklerimi, düşüncelerimi, her gece baktığım gökyüzünü, ciğerlerime dolacak her temiz havayı, uykularımı, dinliyeceğim her güzel hikayeyi, en sevdiğim şarkılarımı, öğreniceğim her yeni kelimeyi, kitaplarımı, huzurumu tabi ki en başta kendimi.


İşte taslaklarımda bir aydır yayımlayı bekleyen yazı dizinim. Görüyorsunuz ki yayımlamayı bile ertelemişim. Ama artık ertelemek yok! En başta ne kadar bitti zannetsek bile umudumuz, yarına olan inancımız var. Biz varız! Yaşamak var!

İnsanoğlu

Ah insanoğlu ne çirkinleştin öyle ve çirkinleştirdin her güzeli kendin gibi.

Sensiz dünya ne canlı ne rengarenkti. Siyah beyaz görmeyi bu kadar mı çok istedin?

Ah insanoğlu ne uzaksın öyle sevgiye, sevgi dilenirken herkesten.

Halimden anlasınlar diye paraladın durdun, dünyanın binbir türlü halini bilmeden binbir derde büründün.

Sorarım.

Bu küçük çocuk, hala yapmak istediklerinden korkar mı?

‘Ne istersin?’ diye sormalı ona. Belki oyuncak bir ev. Belki üçgen düğmeli bir manto. Belki küçük o tatlı meraklı sorularına cevap.

Belki resim kağıdına çizilmiş hayali evinin yanından sakince akan köprülü bir dere. Belki de gökyüzü ve bütün yıldızlar.

Bir çocuk her şeyi isteyebilir. O ona kalmış.

Sizden dünyaları istediğinde, sizin dünyaları veremeyeceğinizi bilir.

Ama bir çocuk ya ona sadece ‘ne istediği’ sorulsun istiyorsa, o sihirli sorudan sonra ona dünyaları zaten vermiş olursunuz.